Futbolun filozofu, Sócrates Brasileiro Sampaio de Souza Vieira de Oliveira, geçtiğimiz Cumartesi (4 Aralık 2011) aramızdan ayrdıldı. Futbol dünyası, oyunun gelmiş geçmiş en iyi orta sahalarından birini kaybetmedi, aynı zamanda hem kişisel yaşamı hem de kariyeri açısından baktığımızda sayılarının artmasını çok istediğimiz vizyon sahibi bir figürü kaybetti. Bu köşeden kendi çapımda Sócrates'i anarken bu ikinci yönünden bahsetmek istedim..
Sócrates, sadece isim benzerliği nedeniyle filozof veya doktor diye anılmıyordu. Gerçekten tıp doktoruydu! Üniversite eğitimi almış olmak günümüz futbolcularında çok nadir rastlanan bir şey. Maalesef günümüzün rekabetçi futbol endüstrisi futbolcuların üniversite eğitimi almasını neredeyse imkansız hale getiriyor. Oysa ki üniversite eğitiminin sahadaki performansın önemli belirleyicileri olan disiplin, konsantrasyon, kararlılık, sağlıklı yaşam, stresle başa çıkma ve baskı altında karar verebilme yeteneğini artırdığı yönünde hiçbir şüphe yok. Profesyonel spor sistemine üniversite eğitimi entegre edilemez demeyin, NBA örneği gün gibi ortada. Sócrates'in vefatının ardından futbolu ve kulüpleri yönetenler ile futbolcuların hiç değilse onun anısına bu konuyu ciddi olarak masaya yatırması gerekir.
Sócrates'in diğer önemli özelliği ise "ben cevabımı sahada veririm," "benim ağzım değil ayaklarım konuşur," veya "bu konuyu başkanım bilir" dememesiydi. Futbolcular gibi popüler figürlerin sahada oynamak dışında sorumlulukları olduğunun da bilincindeydi. Corinthians'da oynarken takım arkadaşlarıyla Corinthians Demokrasi hareketini kurdu. Bu hareket sadece futbolcuların gördüğü antidemokratik muameleyi eleştirmedi, aynı zamanda dönemin askeri rejimine karşı durdu ve ülkenin demokratikleşme çabası için sesini yükseltti. Bugün, neredeyse 30 sene sonra, birçok ülkede hala futbolcu sendikaları yok. Ülkemizdeki futbolcular, arkalarından iş çevirilip alın terlerinin kirletilmesi veya oynadıkları sezonun yapısının kendilerine sorulmadan değiştirilmesi karşısında sessiz, neredeyse çıtları çıkmıyor. Oysa ki ülkedeki anlamsız savaşı eleştiren Arda Turan'ın ve sendikanın ne kadar gerekli olduğunu savunan Emre Belözoğlu'nun sesi istisna değil norm olmalı. Bu konunun üzerinde düşünmek de Sócrates'in bize bıraktığı bir diğer miras olsun.
Huzur içinde uyu filozof...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder